Yeni bir ülkede anne baba olmak: köklerle dallar arasında denge arayışı
Yeni bir ülkeye taşınmak sadece adres değişikliği değildir; aynı zamanda kalbin, dilin ve güven duygusunun da yer değiştirmesidir. Yeni bir ülkede ebeveyn olmak, bazen tanıdık seslerin yerini yabancı kelimelere bıraktığı sessiz bir uyum yolculuğudur. Dil, hava, insanlar, alışkanlıklar, sesler… Her şey yeniden öğrenilir. Ama en çok değişen, insanın içindeki güven hissidir. Artık bildiğin yollar yoktur; çocukluğundan beri duyduğun kokular, seni anlayan bakışlar azalmıştır. Market kasasında yanlış kurduğun bir cümle bile içinden “keşke anlayabilseler” dedirtir.
Bu yabancılık hissi göçmen aileleri de sessizce dönüştürür. Çünkü çocuk uyumu şaşırtıcı biçimde hızlıdır; çocuk, senin yabancı kaldığın bir dünyada kendine kolayca yer bulur. O okulda, arkadaşlarıyla o dili konuşur; sen bazen sadece gülümseyerek eşlik edersin. Ve içten içe şu düşünce gelir: ‘Acaba aramızda bir mesafe mi oluşuyor?’ Oysa bu his, sadece sana ait değildir. Nesiller boyunca yurtdışında çocuk yetiştiren aileler, kökleriyle dalları arasında aynı sessiz dengeyi yaşamıştır: bir taraf geçmişine tutunur, diğeri kültürel adaptasyon sürecinde yeni bir gökyüzüne uzanır.
Bu yazı, tam da o iki dünya arasında köprü kurmak isteyen anne babalar için. Çünkü iki kültür arasında büyümek, iki dili konuşmaktan çok daha fazlasıdır: iki kimliği, iki kalbi taşımaktır. Ve ebeveyn olarak, bu yükü sevgiyle taşımayı öğrenmek en büyük güçtür.
Her yeni ülke, çocuklarımızla birlikte yeniden büyüdüğümüz bir okul gibidir — ve en güzel ders, sevgiyi iki dilde de anlatabilmektir.